EEG hangi hastalıklar için çekilir ?

Deniz

Global Mod
Global Mod
EEG Herkese Çekilmemeli: “Elektrik” Görmeden Tanı Koymaya Çalışmak Bizi Nereye Götürüyor?

Arkadaşlar, yıllardır nöroloji servislerinde ve polikliniklerde aynı sahneyi izliyorum: “Başım ağrıyor—EEG çekilelim mi?”, “Bir kez bayıldım—EEG ister misiniz?”, “Oğlum derste dalıp gidiyor—EEG’de çıkar mı?” Kusura bakmayın ama bazılarımız EEG’yi sağlık sisteminin “her derde deva” tornavidasına çevirdi. Evet, EEG (elektroensefalografi) vazgeçilmez bir araç; ama yerinde kullanıldığında. Yanlış yerde kullanıldığında ise hem hastayı hem hekimi yanlış yollara sürükleyen, “elektriksel gürültü” üreten bir makineye dönüşüyor. Hadi gelin; EEG hangi hastalıklar için gerçekten çekilir, nerelerde abartıyoruz, nerelerde çekinmeye değer, nerelerde çekinmemeye daha da değer—bunları cesurca tartışalım.

EEG’nin Temel Oyun Sahası: Epilepsi ve Nöbet Bozuklukları

EEG’nin en güçlü olduğu alan epilepsi. Nöbet geçiren bir hastada interiktal (nöbet dışı) sivri dalgalar, keskin dalgalar, fokal veya jeneralize deşarjlar gerçekten yol göstericidir. Jeneralize epilepsilerde 3 Hz spike-and-wave paterni gibi “kartvizit” bulgular vardır; fokal epilepsilerde ise kökeni işaret eden lateralize paternler… Video-EEG ile nöbetin klinik görüntüsüyle elektriksel karşılığını eşleştirdiğimizde “epilepsi mi, psikojen non-epileptik atak mı?” sorusu çoğu zaman açıklığa kavuşur.

Ama burada ilk provokatif sorumu bırakıyorum: “Bir kişinin bir kere senkop geçirmesi EEG endikasyonu mudur?” Bence hayır. Senkop (özellikle vazovagal) EEG ile tanı konacak bir durum değil; kardiyak değerlendirme, tilt testi, ayrıntılı öykü çoğu zaman daha çok şey söyler. “Bir defalık bayılmaya EEG çekelim” yaklaşımı hem kaynak israfı hem de yalancı-pozitif riski yaratır. Çünkü sağlıklı insanların da %1–2’sinde “masum” keskin dalgalar görülebilir; sonra buyurun size “epilepsi” damgası…

Yoğun Bakım, Ensefalopati ve Koma: EEG Hayat Kurtarabilir

Metabolik ensefalopatiler (karaciğer, böbrek yetmezliği, ağır enfeksiyonlar), toksik durumlar, hipoksik hasar gibi tabloların değerlendirilmesinde EEG gerçek bir radar. Yaygın yavaşlama, triphasic dalgalar, bastırma-patlama (burst suppression) gibi örüntüler prognostik bilgi verir. Özellikle status epileptikus kuşkusu varsa, sürekli EEG monitorizasyonu (cEEG) altın standarttır: “gözle görünmeyen” nonkonvülzif nöbetleri yakalamada başka aracımız yok. Post-kardiyak arrest dönemde prognostik değerlendirme, sedasyon altında nöbet taraması… Buralarda EEG’yi tartışmak bile anlamsız; çünkü gerçekten iş yapıyor.

Uyku Tıbbı: EEG, Polisomnografi ve İnce Ayrımlar

Uyku apnesinde asıl lokomotif polisomnografidir; EEG burada uykunun evrelenmesi ve arousalları saptamak için kullanılır. Narkolepsi, parasomniler, REM davranış bozukluğu gibi tabloların ayrımında da EEG verisi kritiktir. “Gündüz dalgınlık var, EEG çekelim mi?” sorusunun cevabı tek başına EEG değil; uyku öyküsü, Epworth Skalası, gerekirse çoklu uyku latans testi (MSLT). Sırf “derste dalıyor” diye çekilen standart EEG, çoğu ailede gereksiz endişe yaratır.

Baş Ağrısı, Baş Dönmesi, “Dikkat Dağınıklığı”: EEG’nin Zayıf Karnı

Şimdi gelelim çoğumuzun hoşuna gitmeyecek kısma: Migren, gerilim tipi baş ağrısı, hatta Meniere benzeri baş dönmesi tablolarında EEG neredeyse hiçbir şey söylemez. Evet, bazen hekim de hastayı oyalamamak için “bir EEG çekelim” der; ama bu tıbbi gerekçeden çok psikolojiktir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) için EEG çekilmesi ise bilimsel olarak zayıf zeminde. “QEEG/brain-mapping ile tanı koyuyoruz” diyen yaklaşımlar popüler olabilir, ama kanıt düzeyi düşüktür ve klinik kararı çoğu zaman bulanıklaştırır. Tartışmayı ateşlemek için soruyorum: “QEEG raporlarını ‘beyin check-up’ı” gibi pazarlamak tıbbi etikle bağdaşıyor mu?

Dementia, Depresyon, Anksiyete: İnce Çizgiler, Sık Hatalar

EEG, demansın erken tanısı için bir test değildir; ama hızla kötüleşen bilişsel tabloda Creutzfeldt–Jakob için tipik paternler ipucu verebilir. Depresyon ve anksiyete bozukluklarında rutin EEG istemek, genellikle “içimizi rahatlatma” hareketidir—keşke klinik muayene ve ölçekleri bu kadar kolay atlamasak. Psikiyatrik tablolarla “epilepsi korkusu” sıklıkla karışır; ama EEG’nin negatif olması da epilepsiyi kesin dışlamaz (hastaların önemli bir kısmında interiktal EEG normal olabilir). İşte bu gri alan, yanlış negatif/pozitif döngüsünü doğuruyor.

Pediatri ve Yenidoğan: EEG Neredeyse Başka Bir Dil

Neonatal EEG, hipoksik-iskemik ensefalopati, neonatal nöbetler, metabolik hastalıklar gibi tabloların yönetiminde belirleyicidir ve yetişkin EEG’sinden farklı yorum kuralları vardır. Çocukta atipik absans nöbetleri, BECTS (benign rolandik epilepsi) gibi sendromik paternler tanı ve tedavi stratejisini değiştirir. Ama yine aynı uyarı: “Öğretmeni dalgın dedi; EEG çekelim” kısayolu çoğu kez yanıltıcıdır—gerekli olduğunda video-EEG ve ayrıntılı nöropsikiyatrik değerlendirme daha anlamlıdır.

EEG’nin Kısıtları: Duyarlılık, Özgüllük ve Yoruma Bağımlılık

EEG anlık bir fotoğraftır; nöbet o an yoksa interiktal kayıt normal olabilir. Duyarlılığı tek kayıtla sınırlıdır; uyku yoksunluğu, provokasyon, tekrarlı kayıtlar duyarlılığı artırır ama %100’e çıkarmaz. Özgüllük de mesele: artefaktlar (kas, göz hareketi, kablo gürültüsü) “sivri dalga” diye yorumlanırsa, yanlış epilepsi tanısı kaçınılmaz olur. Ayrıca rapor dili standart dışı olursa, bir merkez “şüpheli aktivite” yazarken diğeri “normal varyant” diyebilir. Provokatif ama gerekli bir soru: “EEG raporlarımızı kimin denetlediği, kimlerin kalibrasyon eğitiminden geçtiği belli mi?”

Stratejik vs. Empatik Yaklaşım: Cinsiyet Stereotiplerini Aşarak Denge Kurmak

Tartışmayı zenginleştirmek için iki farklı bakış açısını özellikle dengelemek istiyorum:

“Stratejik & Problem Çözme Odaklı” Bakış: Bu perspektif, EEG’yi karar ağacının net bir dalına yerleştirir. Örnek: “İlk senkop → kardiyak değerlendirme; tekrarlayan atak + epilepsi şüphesi → EEG; belirsiz durum → video-EEG.” Bu yaklaşımda amaç, kaynakların verimli kullanımı ve yalancı tanıların minimize edilmesidir. Girişimsel olmayan ama pahalılaşabilen bir test için net endikasyon listeleri, kalite denetimi ve audit mekanizmaları önerir.

“Empatik & İnsan Odaklı” Bakış: Hastanın kaygısı, damgalanma korkusu, iş/okul etkisi, ehliyet meseleleri… EEG’nin bir satırlık raporunun hayata etkisi büyüktür. “Şüpheli epileptiform aktivite” cümlesi kişiyi işinden edebilir, aile planlarını değiştirir. Bu yüzden testten önce beklentileri, olası yanlış pozitif/negatif sonuçların anlamını anlatmak, sonuç sonrası danışmanlık vermek şart. Kısacası, veri kadar insanı da yönetmek gerekir.

Gerçek çözüm bu iki bakışı sentezlemek: Klinik olasılık yüksekse, EEG’yi doğru zamanda ve doğru protokolle (uyku yoksunluğu, aktivasyonlar, mümkünse video eşlikli) çek; olasılık düşükse hastaya neden çekmediğini açık, empatik ve net anlat.

Nerede “Çekilir”, Nerede “Çekilmez”? Hızlı Ama Katı Olmayan Bir Çerçeve

Güçlü Endikasyonlar:

- Epilepsi şüphesi (özellikle tekrarlayan, tipik özellikli ataklar)

- Status epileptikus / nonkonvülzif status kuşkusu (cEEG ile)

- Ensefalopati/koma, post-arrest prognostik değerlendirme

- Spesifik uyku bozukluklarının analizi (polisomnografi içinde)

- Demansta hızlı kötüleşme, prion hastalığı şüphesi

- Neonatal/çocukluk çağı nöbet sendromlarının ayırıcı tanısı

Zayıf/Şüpheli Endikasyonlar:

- İzole senkop (özellikle ilk ve tipik vazovagal)

- Sıradan baş ağrısı, migren

- “Dikkat dağınıklığı/okulda dalgınlık” gibi nonspesifik yakınmalar

- Depresyon/anksiyete taraması veya “beyin check-up” merakı

- “QEEG ile her şeyi çözeriz” vaatleri

Provokatif Sorular: Ateşi Biraz Yükseltelim

- İlk ve tipik senkopta EEG istemek tıbbi gereklilik mi, savunmacı tıp mı?

- “Şüpheli epileptiform aktivite” yazmak, raporlayan hekimin hukuki/etik sorumluluğunu yeterince yansıtıyor mu?

- QEEG ve “beyin haritalama” paketlerinin pazarlanması, bilimsel kanıt sınırlarını aşıyor mu?

- Her nöroloji merkezinde rapor kalibrasyonu ve akran denetimi (peer review) zorunlu olmalı mı?

- EEG’yi istemeden önce standart bir bilgilendirme formu (yanlış pozitif/negatif riskleri dahil) şart hale getirilmeli mi?

Sonuç: “Elektriği” Değil, Kararı Standartlaştıralım

EEG, doğru hastada doğru zamanda çekildiğinde oyunun kaderini değiştirir; yanlış hastada ise oyunun kurallarını bozar. Stratejik bakış bize “nerede çekileceğini” söylerken, empatik bakış “nasıl konuşulacağını” öğretir. Gelin, endikasyonları netleştirelim, rapor dilini standartlaştıralım, gereksiz çekimleri azaltalım. Hastaya da, hekime de, sisteme de iyilik yapmış oluruz. Peki sizce ilk adım ne olmalı: ulusal rapor standardı mı, yoksa merkez içi audit mi? Yoksa önce hep birlikte “EEG her sorunun cevabı değildir” cümlesini kabul etmek mi? Hadi tartışalım.