Trabzonda neden Rumca konuşulur ?

Gece

New member
Trabzon’da Neden Rumca Konuşulur?

Selam forumdaşlar,

Bazen bir şehirdeki insanların konuştuğu dilin ardındaki hikayeleri düşündüğümde, bana sadece bir dil değil, çok daha fazlası gibi gelir. Bugün sizlere Trabzon’da neden Rumca konuşulduğuna dair bir hikâye paylaşmak istiyorum. Belki de birçoğunuz bu durumu bir tesadüf olarak görüyordur, ama işte ben bu şehirdeki her dilin, her kelimenin birer geçmişi, birer hatıra olduğunu düşünüyorum.

Bir zamanlar, Trabzon’daki günlük yaşamı şekillendiren farklı dillerin en belirgin olanı Rumca idi. İnsanlar Rumca’yı günlük yaşamlarında kullanır, bu dil şehrin ruhuna dokunurdu. Şimdi ise, çok az kişi bu dili biliyor. Ama neden? Ne oldu da bu eski dil, zamanla silindi ve kayboldu? Bunu anlamak için sizi bir zaman yolculuğuna çıkarayım…

Hikâye: İki Farklı Perspektif, Bir Şehir, Bir Dil

Bir zamanlar Trabzon’da, birbirlerinden tamamen farklı iki insan vardı: Ali ve Eleni. Ali, çocukluğundan beri hep bir çözüm odaklıydı. Yaşadığı her sorunu mantıkla çözmeye çalışır, her işte bir strateji bulurdu. Eleni ise, her zaman duygularını ön planda tutan, insanlara karşı derin bir empatiyle yaklaşan bir kadındı. İşte bu iki karakterin hikâyesi, Trabzon’daki Rumca konuşulmasının ardındaki derin izleri ortaya çıkaracak.

Ali, Trabzon'un merkezinde büyümüş bir gençti. Baba tarafından Karadenizli, anne tarafından ise Rum asıllıydı. Çocukluk yıllarını, evlerinin arka bahçesinde büyütülen zeytin ağaçlarının gölgesinde, annesinin Rumca şarkılar söyleyerek yemek yaptığı o eski mutfakta geçirmişti. Ama o zamanlar, Rumca bir dil olarak değil, bir anı gibi hissettiriyordu ona. Ali, annesinin ona öğrettiği birkaç kelime dışında bu dili pek kullanmaz, daha çok Türkçe ile büyüdü. Ancak annesinin her gece, masal anlatır gibi seslendiği Rumca cümleler, bilinçaltına öylesine yerleşmişti ki, yıllar sonra, köylerine gidip de Rumca konuşan yaşlı insanlarla karşılaştığında, birdenbire kendini evinde gibi hissedecekti.

Eleni ise çok farklıydı. O, Trabzon’un köylerinden birinde, kökleri çok daha derinlere dayanan bir ailede büyümüştü. Ailesi, Osmanlı döneminden kalan Rum kökenliydi. Annesi, babası, hatta büyükanneleri, akrabalarının çoğu Rumca konuşuyordu. Eleni, bu dili annesinden, babasından, dedesinden öğrenmişti. Bu dil, onlara sadece bir iletişim aracı değildi; bir yaşam biçimi, bir kültürün taşıyıcısıydı. Eleni’nin gözlerinde Rumca, geçmişin bir hatırlatıcısı, köklerine bağlılığın bir simgesiydi.

Bir gün, Ali’nin babaannesinin hastalığı ağırlaşmıştı. Ali, annesinin tavsiyesiyle, babaannesine moral vermek için köydeki evlerine gitmeye karar verdi. Yola çıkmadan önce annesi, ona birkaç Rumca kelime öğretti. Ali bu kelimeleri söylediğinde, babaannesinin gözlerinde bir ışıltı belirdi. Babaannesi, gözlerinde yılların birikimi olan bir hüzünle, “Evladım, seninle bu dili konuşmak, bana gençliğimi hatırlatıyor,” dedi. Ali, ne kadar şaşırmıştı. O an fark etti ki, bu dil sadece kelimelerden ibaret değildi. O dil, bu şehirdeki her taşın, her sokakta yankı bulan hatıraların taşıyıcısıydı.

Eleni de aynı gün, Trabzon’a gitmek için yola çıkmıştı. Ailesinin yaşadığı köyde, kadınlar arasında hala Rumca konuşuluyor, gençler arasında ise Türkçe daha yaygındı. Ancak Eleni, köylerine gittiğinde, çocukluğunun geçtiği evin çevresindeki insanları Rumca konuşurken gördüğünde bir an durakladı. Dilin, geçmişi canlandıran bir güç olduğunu düşündü. O an fark etti ki, Trabzon’da Rumca, sadece bir dil değil, bir bağdır.

Dilin Kaybolan Ruhunu Ararken: Ali ve Eleni'nin Gözünden

Ali ve Eleni’nin hikâyelerinde bir ortak nokta vardı: Dil, sadece iletişim aracı değil, geçmişin, kültürün ve kimliğin bir parçasıydı. Ali, başlangıçta bu dili sadece "geçmişin kalıntıları" olarak görse de, babaannesinin gözlerindeki ışık, ona bir şeyleri hatırlatmıştı. Eleni ise, köydeki yaşlı kadınların Rumca konuşmasını izlerken, dilin kaybolan ama hala var olan bir ruhu taşıdığını fark etti.

Trabzon’da Rumca’nın konuşulmasının ardında bir geçmiş yatıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, Trabzon bir Rum yerleşimiydi. Şehirdeki Rum halkı, 1920’ler ve 1930’larda, özellikle 1923’teki Lozan Antlaşması’ndan sonra zor bir döneme girdi. Ancak Trabzon’da yaşayan bazı Rum halkı, kimliklerini koruyarak, uzun yıllar boyunca bu dili yaşatmayı sürdürdü. Bugün, Trabzon’un bazı mahallelerinde hala Rumca konuşan birkaç yaşlı insan var. Ama ne yazık ki bu dil giderek kayboluyor.

Eleni’nin gözleri parladı, “Bir dilin kaybolması, sadece o dilin kelimelerinin silinmesi demek değil,” dedi. “O dilin kaybolması, bir kültürün, bir hayat tarzının da yok olması demek. İnsanlar, kendi köklerinden uzaklaştıkça, bu dilin ne kadar değerli olduğunu anlamaya başlıyorlar.”

Ali de başını salladı. “Belki de bu yüzden, geçmişin dilini hatırlamak, o dilin taşıdığı kültürü anlamak önemli,” dedi. “Bu dil, geçmişle bugünü birbirine bağlıyor. Tıpkı bizim gibi, farklı kültürlerden gelen insanlar arasındaki o görünmeyen bağı.”

Hikayenin Ardında Bizi Bekleyen Bağlantılar

Forumdaşlar, bu hikaye belki birçoğumuz için tanıdık bir şekilde duygusal bir yankı uyandırmıştır. Trabzon’daki Rumca konuşulması, sadece bir dil meselesi değil, geçmişin, kimliğin ve kültürün kaybolan, ama hala hayatta olan bir izidir. Şehirdeki sokaklarda yankı bulan bu dilin ardındaki yaşanmışlıkları anlamak, bizleri kendi geçmişimize de daha yakınlaştırabilir.

Sizler de bu dilin geçmişi, kaybolan kültürler ya da kendi kökenleriniz hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorumlarda buluşalım, hikâyelerinizi paylaşın!